belçika belçika bom bom bom

belçika belçika bom bom bom
şubap şubap bom şubap şubap bom

Çarşamba

buraya ne yazıldıysa o

bugün hayatımın en büyük sınavını verdim.

şimdi şöyle anlatayım:
bizim evin oralara çöp kamyonu pek gelmez, gelse de ben rastlamam.
bizim evin sokağına balık tezgahı kurulmaz. kurulsa da ben rastlamadım.
taaa ki bugüne kadar...

trafiğin şaşırtıcı bir şekilde tıkandığı bir anda, masum adımlarıyla evine gitmekte olan ben , balık tezgahıyla çöp arabasının arasındaki o küçücük aralıktan başka bir yol olmadığını farkettim. iki seçeneğim vardı oradan geçmek ya da geceyi sokaklarda geçirmek.ikincisini seçtim, şakaaa. nefesimi tuttum, adımlarımı hızlandırdım. o 5 adımlık yol kmlerce geldi bana ama pis kokuyu kokteylini yüzümde hissettiğim halde burnumun içine almadım. demek isterdim. fakat işin aslı çok acı.

kurtuluşuma birkaç adım kala üstün güçleri olan biri sırf benimle eğlenmek için yolumun ortasına bir dallama koydu. o dallama ki ne dallama. kıpırdamıyor ayol. durmuş içine çekiyor o kokuyu, bi de şapşal şapşal bana bakıyor. ben ise tuttuğu nefesle yanakları gerilmiş halde yalvaran gözlerle "çekil nolur, bak bu yolu bitiriyim, ilerde beklicem seni, istediğin kadar bakarsın bana" dedim. olmadı, olduramadım. nefesimi çocuğun yüzüne kustum ve burun deliklerime o iğrenç kokunun yapışmasına izin verdim. kaderime boyun eğdim.

Hiç yorum yok: