bursaya gitmeyi hiç istemediğim halde, bilet buldum diye delice sevinip, nilüferde çalışan kızı kucaklamam, elimdeki bileti sallayarak tey tey halay çekmem, servis şöförünün yanağına masum bir buse kondurup, "çok mutluyum amca, gel sana bi çay ısmarliyim" demem ilginç, değil mi?
badehaneye gitmeyi çok istediğim halde gitmememe ne demeli peki? ya da 4 heceli bir kelimenin 3 hecesinin "-me" olmasına? ya da ya da 11 tane -de'yi kullanarak mantıklı bir cümle kurabiliyor olmama?
"kabadayı" ya gitmek istediğim halde hiçbir teklif gelmemesi ve benim kaderime boyun eğip bir cuma gecesini daha duma duma dum dum dum dum evde geçirmeme de çok şaşırıyorum mesela. şaşkınlıklar deryasında ısınma hareketlerine başlamak üzereyim ki hiç artık sıkılmaya başladım.
bi de küçük hobi odamın camına yara bantlarını kullanarak takmayı başardığımız stor yüzünden camı açamamam ve odamın içini dolduran duman sayesinde yaktığım bir sigaradan 3 saatlik performans almam var ki ondan hiç bahsetmek istemiyorum.
sabahtan beri ihtiyaç molası adlı grubun "sana bitanem diyemem ben bir buçuk tanem" sözünü içinde barındıran o espirili parçasını dinliyorum ayrıca, 50000 parçanın içinden seçtiğime koş, çabuk koş gel, kurtar beni.
bi de bi de bi de son olarak eklemek istediğim birşey var ki pazartesi günü gerçekleşecek olan fizik sınavına hiç ama hiç çalışmadım. ki bu yüreğimi burkuyor.
şimdi ben kesin "güzel bir parça koyup o bitince de çalışmaya başlıcam" diye kandırırım kendimi. saatlerce müzik dinleyip, üstüne de dergi okuyup yatarım. derdimden de uyuyamam.
hayat bi bana zor bebeğim.
belçika belçika bom bom bom

şubap şubap bom şubap şubap bom
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder