belçika belçika bom bom bom

belçika belçika bom bom bom
şubap şubap bom şubap şubap bom

Perşembe

7

*gittiğimiz ülkeleri sayarken tunus’u hiç saymayacak annem.oraya hiç gitmemişiz gibi yapacak;benim de öyle yapmamı temenni ederek.

Ben de öyle yapacağım.

Uzun zaman hatırlamayacağım da tunus’u.hiç düşünmeyeceğim.sonra,yıllar sonra bir gün bir renk yüzünden,turuncu:evet,turuncu bir plastik tabak görmemle birlikte her şey zihnime üşüşecek.çok net.kare kare.sahne sahne.siyah beyaz.bir tek tabak turuncu.



**bazen eskisi gibi babam köşe koltukta kitap okusa, annem içerde yemek yapsa, ben de boş boş televizyon izlesem, yine bursa’da şekerhoca mahallesi’nde olsak nasıl olurdu diyorum.şimdi geri dönmem imkansız o hayata, senelerdir sadece kendimden izin aldıktan sonra “baba bu akşam arkadaşlarımla çıkabilirmiyim geç kalmam”demek.ama belki şu anki hayatımdan hiç haberim olmasa “hayır bu gece ailecek yemeğe gideceğiz” demesi çok da üzmezdi beni.5 sene önceki o Pazar gününe dön deseler hiç tereddüt etmeden giderdim sanırım.o gün o evden hiç çıkmazdım,çıkmazdık.ama şimdi elimde olan, babamı özlediğimde gidebilmek o eve:misafir olarak. Artık doğduğum oda depo olmuş.koltukların yüzleri değişmiş.banyoda diş fırçam yok,gittiğimde de aynanın önüne koyuyorum, misafir gibi.babamın yanında başka bir kadın yatıyor benim için koltuğa bir çarşaf seriliyor.salondaki kare yemek masamız yontularak yuvarlak hale getirilmiş.benim fotoğraflarımın durduğu yerde artık babamın karısının kuzenlerinin fotoğrafları var.onlara kalmaya gittiğimde ne yemek istersin diye soruyorlar bana, kısa süreliğine gittim istediğim şey olsun diye.değişenler sadece mobilyalar değil bunu anladım.annemle benden geriye depodaki birkaç eşyadan başka hiçbir şey kalmamış,koltuktaki izimiz, evdeki nefesimiz,babamın sevgisi,benim düşkünlüğüm, mutfakta annemin yemeklerinin kokusu, evde yankılanan sevinç çığlıklarım hepsi gitmiş, biz terk ederken babamı onlar da evi terk etmiş ya da babam kovmuş hepsini.her şeyin değişmiş olması belki de benim için en iyisi, aynı kalanlar daha çok şey hatırlatıyor insana, hatırlamak yoruyor.mutfak masamıza tahta kurdu girmişti,çocuktum, babam içini boşaltıp macunla doldurmuştu.en son gittiğimde o izi gördüm.babamın karısı üstüne bir tabak koydu.keşke izleri silmek her zaman bu kadar kolay olsa.

*perihan mağden-biz kimden kaçıyorduk anne?
**geçen sene yazdığım bir yazı.

bazı kitapları okumak da yoruyor sanırım.

1 yorum:

Elsa dedi ki...

benim de en çok iglimi çeken belki tüylerimi diken diken eden o turuncu tabak hikayesiydi. evet bazı kitaplar yoruyor ama bence esas güzel olan bu, yattıgım yerden okudugum kitabın cümleleri bazen bir hafta boyunca aklımdan çıkmıyor resmen beynimde yankılanıyor, o şizofrenik durumu seviyorum ben.

ne de olsa dizileri gercek sanan, dizide vurulan adamı ertesi akşam magazin programında görüp heyecanlanan bir babaannenin torunuyum, belki de bu yüzden romanı,filmi,sanatı gercege uyarlayabilmek ve hissedebilmek böylesine keyif vericidir, ne dersin?